Tarihçe

OLYMPOS KENTİ TARİHİ COĞRAFYASI

Olympos antik kenti; Anadolu’nun güney batısında, doğuda Antalya körfezi batıda ise
Fethiye körfezi ilse sınırlanan, antik dönemde Likya olarak adlandırılan bölgede yer alır.
Günümüzde Antalya il sınırları içerisinde, il merkezinin 80 km batısında, Kumluca ilçesinde
Çıralı sahilinin güneybatısında bir vadi içerisine konumlanır. Kenti kuzey ve güney olarak
ikiye ayıran Olympos Çayı, kentin doğusunda Akdeniz ile buluşur. Kentin güneyinde Musa
ve Sepet Dağı kuzeyinde ise Omurga Dağı yer alır.
Olympos Antik Kenti sınırları içerisinde Likya kültürüyle doğrudan ilişkilendirilebilecek herhangi bir maddi kalıntıya rastlanılmamıştır. Fakat teritoryumu içerisinde, kentin kuzeybatısında Asartaş Tepe’de yer alan Topal Gâvur Mezarı Likya kültürü ile bağlantı kurulmasını sağlayan bir yerleşimdir. Asartaş Tepe’nin güneybatısında yer alan Likçe yazıtlı ev tipi mezarlar ise ilişki kurulmasını sağlayan bir başka unsurdur. Kentin güneyinde yer alan Musa Dağı Cıngırık Tepesi’nde tespiti yapılan, Mithrapata ve
Aruwatijesi’ye ait 68 adet gümüş sikkeden oluşan define grubu,Likya dönemine ışık tutan bir diğer veridir. Kentin güneyinde yer alan poligonal sur duvarları, Hellenistik dönem özelliği gösteren en belirgin kalıntılardır.
ΛYKIΩN (Likya) ve OΛYMΠH(NΩN) / ΦAΣHΛI(TΩN) (Olympos) etnikonlu birlik sikkeleri, kentin Likya birliği dönemindeki varlığını açıkça ortaya koyan en önemli yazılı kaynaklardır. Strabon, Geopraphika adlı kitabında Olympos’un Likya birliğinde oy hakkına sahip olan 23 şehirden birisi olduğunu aktarır. Oy hakkının bulunması yanı sıra Ksanthos, Patara, Pınara, Myra ve Tlos kentleri ile birlikte üç oy hakkına sahip kentlerden birisi olduğunu söylemektedir. MÖ. 2. yüzyıldan 1. yüzyıla geçiş evresinde sikke basımının sonlandırıldığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde Phaselis ve Olympos kentlerinin Pseudo-Birlik sikkeleri olarak adlandırılan yeni sikkeler bastırdıkları anlaşılır. Bunun sebebi kentte MÖ. 104
-78 yılları arasında hâkimiyet kuran Zeniketes’in Roma İmparatorluğu’na karşı başlatmış
olduğu ayaklanmadır. Phaselis kenti ile birlikte bu eylemleri sonucu birlikten atılan kentin,
MÖ. 78 yılında General Publius Servilius Vatia tarafından kuşatıldığı ve korsan Zeniketes’in tüm kuvvetleri ile birlikte ortadan kaldırıldığı bilinmektedir. Korsanlık faaliyetleri ve başkaldırısı sonucu cezalandırılan kent, imparator Hadrianus’un (117-138) ikinci Anadolu ziyareti sırasında (129-131) ziyaret edilmiş ve eski önemine kavuşmuştur. Ziyaret dolayısıyla kent bir dönem Hadrianapolis olarak adlandırılmıştır. Roma İmparatorluk döneminde tekrar eski gücüne ve Likya birliğinin önemli kentlerinden birisi olma kimliğine kavuşan kent, III. Gordianus (238-244) döneminde otonom sikke darp etmiştir.
Kentin sahil girişi tarafında (doğu) yer alan Liman anıtsal mezarları topluluğu, kentteki Roma dönemine dair yazıtlar içermesi açısından önemlidir. Kaptan Eudomos lahdinde okunabilenlere göre MS. 2. yüzyılda yaşamış kentin önemli isimlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda Khalkedon vatandaşlığı bulunan Likyalı Eudomos, çifte vatandaşlık alabilecek kadar ünlü ve etkili bir isim olmalıdır. Bu durum, kentin denizcilikle olan ilgisini de gözler önüne sermektedir. Zira kentin girişinde önemli bir noktada bulunan anıtsal mezar, denizcilikle uğraşan bir vatandaşın kent içindeki konumu gösterir niteliktedir.
Kentin kuzeyinde yer alan Marcus Aurelius Arkhepolis’in mezarı, kent tarihi açısından oldukça önemlidir. MS. 2. yüzyıl sonları ile MS. 3. yüzyıl başlarına tarihlenen mezardaki yazıtta, Marcus Aurelius’un Lykiarkhes (Likya Birliği başkanı) olarak görev yaptığı yazmaktadır. Zeniketes döneminde birlikten atılan ve zor günler geçiren bir kentin, tekrar birliğe dâhil olduktan sonra başkanlık makamını alması oldukça önemlidir. Likya Birliği başkanının Roma İmparatorluğu ile doğrudan iletişim ve ilişki içerisinde olması, hem kentin statüsü hem de ekonomik refahı açısından pozitif yönde bir etki sağlamış olmalıdır. Kentte tespit edilen bir heykel kaidesi üzerindeki yazıtta, Aurelius’un birlik başkanlığına paralel olarak Grammateus (Başrahiplik) görevini yaptığı yazmaktadır.
Kentte tespiti yapılan ve tercüme edilen yazıtlardan bir diğeri Olympos’un Roma Dönemi’ndeki güvenlik teşkilatı ve sistemine dairdir. Cadde ve sokakların güvenliğinden
sorumlu askerlerin (Stationarius) komutasından sorumlu iki beneficiarius olması kentte bir
askeri yapının varlığına ilişkin kanıt niteliğindedir. Adı geçen beneficiariuslardan ilki Iulius
Solon’dur ve beneficiarius consularis olarak tanımlanmaktadır. Beneficiarius consularis
(Valinin beneficiarius’u) adlandırması Olympos’ta bir eyalet valisi karargâhı olduğunu
düşündürmektedir. Bahsi geçen diğer beneficiariusun varlığı ise, Theodora Numeriana isimli kadının kocası Aelius Telephus Isaurus’tan bahsederken karakolda beneficiarius görevinde olduğu ifadesinden anlaşılmaktadır. Roma İmparatorluk döneminde MS. 1. ile MS. 3. yüzyıllar arasında yoğun bir imar faaliyeti olduğu, kentteki Roma dönemi yapılarından anlaşılmaktadır. MS. 2. yüzyılda Likya bölgesinde Hıristiyanlığın yaygınlaşmaya başladığı görülür, takip eden süreçte Olympos’un da bu yeni dine kayıtsız kalmayan Roma egemenliği altındaki kentlerden biri olduğu söylenebilir. Olympos’un ilk piskoposu Methodios, kentin MS. 3. yüzyılda Hıristiyanlaştığının önemli bir emaresidir. Dinsel kişiliği ve Hıristiyan öğretisi için önemli bir isim olan Methodios, eserlerini Likya’daki Olympos Piskoposu olarak kaleme almıştır. MS. 431 yılında gerçekleşen Efes Konsili’ne Olympos kentini temsilen piskopos Aristokritos’un katıldığı kaynaklardan bilinmektedir. MS. 458 yılında imparator I. Leon’a Myra Metropolitliği’nden gelen mektupta, Olympos piskoposu olarak Anatolius adı geçer. Konstantinopolis Synodu’nda 518-520 tarihlerinde adı geçen Piskopos ismi ise Ioannes’dir. 6. yüzyıl sonu 7. yüzyıl başına tarihlenen ve Kıbrıs’ta bulunan kurşun mühür üzerinde bir piskopos yer almaktadır. Net okunamayan ismin Anania/Anaianos ya da Ioannes olabileceği düşünülmektedir. Arkeolojik çalışmalar sonucu elde edilen bir diğer piskopos ismi ise Theophiletos’tur, bu isim bir levha üzerindeki yazıttan okunmuştur. Kentteki kazı çalışmaları sonucunda ismi açığa çıkarılan bir diğer piskopos ise Nikholaos’tur. Nikholaos ismi, Piskoposluk Kilisesi güney köşe odasının doğu giriş kapısının lentosu üzerindeki yazıtta okunmuştur. Elde edilen verilere göre 5. yüzyıl ortası ile 6. yüzyıl ilk çeyreği arasındaki zaman diliminde yaşamış olmalıdır. Yazılı kaynaklarda 6. yüzyıl ile ilgili bilgilere ulaşılabilmektedir, Hierocles’in Synecdemus’unda kent, Notitiae 1’de 294., Notititae 3’te 250., Notititae 8’de 346. ve Notititae 9’da 255. sırada görülmektedir. Notititae Episcopatuum’larda ise 7. yüzyıla tarihlenen 1 numaralı listede, 9. yüzyıla tarihlenen 2,3 ve 4 numaralı listelerde Myra’ya bağlı bir piskoposluk merkezi olarak görülmektedir.
Arkeolojik veriler ve ayakta kalabilmiş yapı toplulukları kentin MS. 5. ve 6. yüzyılda
yoğun bir imar faaliyetine tabii olduğunu göstermektedir. Likya bölgesinin geneliyle
paralellik gösteren bu refah seviyesi, kentin en iyi durumda olduğu zaman dilimini
göstermektedir. Takip eden süreçte 6. yüzyıl ortalarında bölgede çıkan savaşlar, deprem ve veba gibi felaketler, Akdeniz kıyılarına gerçekleştirilen Arap akınları vb. olumsuzlukların birbirini takip etmesi kent açısından olumsuz sonuçlar doğurmuş olmalıdır. Kentte devam eden arkeolojik kazı çalışmaları ve tespiti yapılan mevcut mimari doku göz önüne alındığı vakit 7. yüzyıl sonrası bir inşa ya da yaşam izi bütüncül olarak
izlenememektedir. 15. yüzyılda Osmanlı egemenliğine giren kentte herhangi bir yerleşim
izine rastlanılmamıştır. 18. ve 20. yüzyıllar arasında bölgedeki Yörükler tarafından dönemsel olarak, kışlak yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Türk dönemine ait olduğu bilinen tek yapı 1850’li yıllarda Kıbrıslı Hacı Hasan isimli bir değirmenci tarafından, Piskoposluk Sarayı güneydoğusunda yapıldığı bilinen değirmen ve bu değirmene su taşımak için yapılan su kanalıdır.